Hikayemiz
Küçük bir çocuk hayata hazırlanmak için oyunlar oynamalı, gelecek için hayaller kurmalıdır. Ancak gerçek hayat bazen beklediğimizden erken yükler omuzlarımıza ‘SORUMLULUK’’ kelimesinin ağır anlamını. Yetişkin olduğunda anlatacağı oyuncaklı hikayeler yerine, ben hep çalıştım demek eksik bırakır insanı. Ancak, esas olan anlardaki mutluluktur. Bazen küçük bir an’dır geleceği şekillendiren, başka hayatlara renk katacak bir hikayeyi kurgulayan.
İşte böyle başlar Bizim Şef’in ustalığa uzanan lezzet yolculuğu. Gündeliğe gittiği tarlaları, salyangoz topladığı günleri hatta sırtında taşıdığı kışlık odunları gülümseyerek hatırlıyor çocukluk yıllarına döndüğünde. Asıl mutluluk tarifi ise babasının pişirdiği “menemen”de gizli. Geçmişten bugüne iz bırakan, hatta yaşama amacını bulduğu an’ların benzersiz reçetesi. Küçük bir bahçesi olan, eski, tek katlı bir evde yaşıyorlardı. Karadeniz’de tütün işi her yıl Mart’ta başlayıp Ekim’de biterdi. Ağır ve yıpratıcı bir işti tütüncülük. Dikmesi, kazması, kırması, dizmesi ve kurutması zorlu bir süreçti. Onlarca kez iğne batsa da parmaklara, en zevkli olanıydı onları bir araya getirip dizmesi.
Annesi ve kardeşleriyle tütün dizerken, babası eline örgülü sepetini alır, kendi bahçelerinden en olgun domatesleri, en körpe soğan, sarımsak ve sivri biberleri toplardı. Biber dediğin acı olmalıydı elbette. Menemenin baş tacıydı. Sonra tüm sebzeleri itina ile birer birer yıkar, baharatlarla birlikte dizerdi tezgahın üzerine. Yavaş yavaş ve özenle doğrardı hepsini, aynı boyda ve kalınlıkta olmaları için.
Radyodan dinledikleri hafif müzik eşliğinde babasının büyük bir aşkla yaptığı yemek, geleceğin usta şefinin hafızasına altın harflerle kazınırdı her seferinde. Ocağa kuzine tepsisini koyar ve üzerine köy tereyağını atardı önce babası. Yağın iştah açan kokusu etrafı sarmaya başladığında, soğanlar ve sarımsak alırdı sırayı. “İşte rengi sarardı, şimdi biberlerin tam zamanı” derdi ve usulca ilave ederdi. Sulu bahçe domateslerini eklediğinde önce bir çıtırtı duyulurdu inceden, sonra hafif bir dinginlik çökerdi tütün dizdikleri salona.
Baharatları da usulca bıraktıktan sonra yumurtaları kırar ve tahta kaşıkla yavaş yavaş karıştırırdı. Yemek yapmanın nasıl da ustalık, özen ve aşk gerektirdiğini düşünürdü bir tiyatro oyunu gibi soluksuz izlerken babasını, Ara sıra eline batan iğnenin acısından irkilir de tütünleri hatırlardı Bizim Şef.
Beklenen an babasının sevgi dolu sesiyle gelirdi. -Haydi bakalım çocuklar, yemek hazır. Önce ellerinizi güzelce yıkayın. Elinizdeki tütün ziftlerini taşlara iyice sürtün ki yemeğimin tadını gölgelemesin…
Tepside sona yaklaşırken üç kardeş tatlı bir kavgaya tutuşurdu her seferinde. Bütün istekleri daha fazla payı kapabilmekti. Çocukluk anılarını unutulmaz kılan bu yemek serüveni, geleceğine de uzanan bir köprü olmuştu hiç farkına varmadan.
Bir menemen pişirirken bile babasının gösterdiği özen, mükemmel bir tat çıkarmanın esas reçetesi olarak yerleşmişti Bizim Şef’in zihnine.
Disiplin, İtina ile seçilmiş malzemeler, Köy tereyağı, Kısık ateş, Aşk, ve Bu yüzdendir her işini disiplin ve aşkla yapması…
Küçük bir ocak, kuzine tepsisi ve tahta kaşıktan oluşan mutfak sayesinde keşfetmişti Bizim Şef, asıl yaşam amacını, gerçek mutluluk kaynağını. O günlerin küçük tütün işçisi, şimdi on sekiz restorandan oluşan çok büyük bir operasyonun içinde, profesyonel bir mutfağın başında. Sizlere benzersiz bir lezzet şöleni sunmak için Bir yemek tabağından alıp, doğallığın mucizevi keşfine götürmek için Yemek yapmanın sadece yazılı tariflerden ibaret değil, Esasında bir gönül işi olduğunu her bir damakta hissettirmek için Kendisi gibi basit bir yemeğin dahi özen istediğine inanan bir ekiple oluşturduğu ‘’Yaşayan Mutfak’’la, içindeki mutfağın hikayesini buluşturmak için…
Elbette, bu güne kadar Bizim Şef’in mutfağında değişmeyen tek reçeteyle birlikte. Disiplin, aşk, kendi bahçelerinden topladıkları sebzeler, köy tereyağı ve kısık ateş.
Hikayemiz